Filistin: Dünyanın Gündeminde

8 Dk Okuma
filistin dünyanın gündeminde

Filistin konusu, tüm dünyanın gündemine oturmuş durumda. İsrail, dinlerinde vaad edilmiş topraklar içerisinde olduğunu iddia ettiği için Filistin’e saldırıyor. Çoluk çocuk demeden katliam yapıyor, bombalıyor. Hastane, okul gibi yerleri de bombalamaktan çekinmiyor. Bunların videoları, resimleri ve tüm delilleri artık tüm dünyada paylaşılıyor. Bu içerikleri paylaşmak sakıncalı olduğu için paylaşamıyoruz.

Vaad Edilmiş Toprakların Sınırları Nereleri Kapsar ?

Aşağıda gördüğünüz gibi vaad edilmiş toprakların içinde Türkiye’de bulunuyor, İsrail açıkca Türkiye’yi de vaad edilmiş toprakları olarak görüyor. Bu harita farklı şekillerde çizilmiştir, bazılarında Türkiye’nin doğusu bazılarında bu şekilde ve bazılarında bir kısmı alan içine alınmıştır fakat sonuç olarak Türkiye’nin de Vaad Edilmiş Topraklar içinde olduğu açıkça anlaşılabilir;

vaad edilmiş topraklar

Tüm dünyada ki tüm devletlerdeki insanlar, Filistin için Filistin bayraklarıyla yollara dökülüp pankartlar açtılar. Fakat devletler ve devlet başkanları, bunun için hiçbir girişimde bulunmuyor. Bu da çok dikkat çekiyor. Konu ile ilgili Norveçli bir doktorun tepkisi gündem oldu işte o video;

Filistin’e Yahudi göçü, 19. yüzyılın ikinci yarısında siyonizm hareketinin ortaya çıkmasıyla başladı. Siyonizm, Avrupa ve Rusya’da yaşayan Yahudilerin Filistin’de bir Yahudi devleti kurma hedefini savunuyordu. Bu amaçla, Yahudi liderler, Osmanlı İmparatorluğu ve daha sonra İngiltere gibi bölgedeki egemen güçlerle görüşmeler yaptılar. Ayrıca, Yahudi göçmenler, Filistin’de toprak satın alarak veya kiralayarak yerleşmeye başladılar.

Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikri, ilk olarak 1799’da Fransız General Napolyon Bonaparte tarafından ortaya atıldı. Ancak, bu fikir gerçekleşmedi. 1897’de, gazeteci Theodor Herzl’in öncülüğünde, İsviçre’nin Basel şehrinde Birinci Siyonizm Kongresi toplandı. Bu kongrede, Filistin’de bir Yahudi vatanının kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi kararlaştırıldı.

Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için en önemli adım, 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’un, Filistin’de Yahudi halkı için bir vatan kurulması sözü vermesiydi. Bu vaat, Siyonistlerin önderlerinden Lord Rothschild’e gönderilen mektupta yer alıyordu. Bu mektup Balfour Deklarasyonu olarak anılıyor. Bu deklarasyon, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşan İngiltere’nin, Filistin’i işgal etmesinin ardından, Milletler Cemiyeti tarafından onaylandı. Böylece, İngiltere’ye, Filistin’de bir Yahudi vatanı kurulmasını sağlamak için manda yönetimi verildi.

İngiltere’nin manda yönetimi sırasında, Filistin’e Yahudi göçü artarak devam etti. 1922’de, Filistin’deki Yahudi nüfusu, toplam nüfusun yüzde 11’ine ulaştı. Bu göç, Filistin’de yaşayan Araplar tarafından tepkiyle karşılandı. Araplar, İngiltere’nin kendilerine de bağımsızlık sözü verdiğini, ancak bunu yerine getirmediğini iddia ediyorlardı. Araplar ve Yahudiler arasında çatışmalar ve isyanlar çıktı.

1936-1939 yılları arasında, Filistin’deki Araplar, İngiltere’ye karşı büyük bir ayaklanma başlattılar. Bu ayaklanma, İngiltere’nin Filistin’e Yahudi göçünü sınırlamasına ve Yahudi devleti kurulmasını reddetmesine yol açtı. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, Yahudi göçü yeniden hızlandı. Yahudi direniş örgütleri, İngiltere’ye karşı silahlı eylemler düzenlediler.

1947’de, İngiltere, Filistin sorununu Birleşmiş Milletler’e (BM) havale etti. BM, Filistin’i Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye bölen bir bölünme planı önerdi. Bu plan, Yahudiler tarafından kabul edildi, ancak Araplar tarafından reddedildi. Planın yürürlüğe girmesiyle, Araplar ve Yahudiler arasında iç savaş başladı. 1948’de, İngiltere’nin Filistin’den çekilmesinin ardından, Yahudi liderler İsrail devletinin kurulduğunu ilan ettiler. Bu ilan, Arap ülkelerinin İsrail’e savaş açmasına ve Filistinli Arapların büyük bir kısmının topraklarını terk etmek zorunda kalmasına neden oldu.

İsrail devletinin kurulmasından sonra, Filistin’e Yahudi göçü devam etti. İsrail, 1967’de Altı Gün Savaşı’nda, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs, Sina Yarımadası ve Golan Tepeleri’ni işgal etti. Bu bölgelerde, Yahudi yerleşimleri inşa etmeye başladı. Bu yerleşimler, uluslararası hukuka göre yasadışı sayılıyor. Filistinliler, bu bölgelerde bağımsız bir Filistin devleti kurmayı talep ediyorlar. Ancak, İsrail, bu talebi kabul etmiyor. İsrail ve Filistin arasında, barış görüşmeleri ve şiddet olayları arasında dalgalanan bir süreç yaşanıyor.

osmanlıda filistin

Osmanlı Döneminde Filistin

Osmanlı yönetimindeyken Filistin, Suriye sınırları içinde Şam’a bağlı Kudüs, Gazze, Nablus ve Safed olmak üzere dört sancağa ayrılmıştı. Bu sancaklar daha sonra Kudüs Mutasarrıflığı’na bağlanmıştı. Osmanlı Devleti, Filistin’de üç semavi din için de kutsal sayılan Kudüs şehrini korumaya ve geliştirmeye özen göstermişti. Kudüs’ün etrafındaki duvarlar Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden inşa edilmişti. Ayrıca, Osmanlı Devleti, Filistin’de tarım, ticaret, eğitim, sağlık, ulaşım ve altyapı alanlarında çeşitli hizmetler sunmuştu.

Osmanlı yönetimindeyken Filistin, farklı din, dil ve kültürlere sahip insanların bir arada yaşadığı bir bölgeydi. Osmanlı Devleti, Filistin’deki Yahudi, Hristiyan ve Müslüman halklara din ve vicdan özgürlüğü tanımıştı. Filistin’deki Yahudi nüfusu, Osmanlı döneminde artmıştı. Osmanlı Devleti, Avrupa’da zulüm gören Yahudilere Filistin’de yerleşme izni vermişti. Ancak, 19. yüzyılın sonunda, siyonizm hareketinin ortaya çıkmasıyla, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikri gündeme gelmişti. Bu fikir, Osmanlı Devleti ve Filistin’deki Araplar tarafından reddedilmişti.

Osmanlı yönetimindeyken Filistin, aynı zamanda pek çok savaş ve çatışmaya da sahne olmuştu. Filistin, 1798’de Napolyon Bonapart’ın, 1831-1840 yılları arasında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın, 1914-1918 yılları arasında da İngiltere’nin saldırılarına maruz kalmıştı. Osmanlı Devleti, Filistin’i savunmak için çeşitli tedbirler almıştı. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Osmanlı Devleti, Filistin’deki 400 yıllık egemenliğini kaybetmişti.

filistin katliyam

Osmanlı’dan Sonra Filistin

Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Filistin ve İsrail sorunlarına müdahale edebilecek bir güç kalmadı. Bu yüzden İsrail ve Filistin arasındaki olaylar gitgide arttı ve kan dökülmeye başladı. Günümüze kadar bu kan dökülmesi devam etti. Devletler, İsrail’in dünyaya hakim olan ekonomik gücü yanında suskun kaldı ve ondan korktular. Dokunulmaz bir güçmüş gibi davrandılar. Nitekim İsrail, tüm dünyadaki gemi nakliyeleri, uçuşlar ve para transferlerinin hepsinin alt yapısını oluşturdu. Bunlardan çok büyük ekonomik güç elde etti. Bunun yanında farklı ülkelerde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde, devlet görevinde bulunan ve devletin içine yerleşmiş binlerce Yahudi siyonist bulunmaktadır.

Tüm bu güçlerin siyonist Yahudiler’de toplanmasından dolayı, İsrail’e karşı zulüm olduğunun, katliam yapıldığının çok açık delilleri olsa bile, tüm dünya sokaklara dökülse bile, İsrail’e karşı bir harekete geçebilen olmadı. Filistin şu anda harabe ve mezarlık haline geldi. Bu aşamadan sonra olabilecek bir yardımın artık pek bir önemi de kalmadı. Açıkçası bizler normal yaşantımızda kendimizde dertlerimizle boğuşurken ve bunları dert edinirken, Filistin’de 10 yaşındaki çocuk annesini babasını kaybediyor. Kameraya dediği şeyler ise insanın içini ürpertiyor: “İsrailliler’den korkmuyorum çünkü Allah bizimledir. Annem ve babam beni cennette bekliyor ve ben de onların yanına gideceğim. Bu yüzden hiçbir şeyden korkmuyorum. Elhamdülillah.” diyor.

İsrailin Hedefi

Filistin’in Geleceğinde Ne Olabilir ?

Bu başlık altında tek bir video paylaşmak istiyorum;

2027 de israil diye bir varlık olmayacak.

Bunun üzerine hiç bir söze gerek kaldığını düşünmüyorum, şu anda sorun olan şey Filistin’de yaşanan özellikle çocuk katliyamı, hastane gibi özel alanların bombalanması gibi durumları tüm dünya görmesine, işitmesine ve hissetmesine rağmen devletlerin hiç bir şey yapmaması.

Resmen tüm dünya küçük şımarık bir çocuğun önünde diz çöküyor…

Dünyayı faiz sistemine ve faiz sistemini de kendine bağlayarak tüm paranın dolaylı yada doğrudan kendisine akışını sağlamış olan bu çocuk istediği yeri yakıp yıkıyor, istediği evin penceresinden taş atıyor, istediği insanları yok ediyor; tüm insanlık ise bu çocuğu izleyip ondan korkuyor. Dünyadaki bu atalet ve uyuşukluk hali nereden geliyor, yoksa kişiselleşmiş bireyler haline gelip vicdanımızı ve hürriyetimizi temelli kaybettik mi ?

Bu yazıyı paylaşın!
Hemen yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir